COVID-19 Enfeksiyonu İle Kanserde İyileşme

Son 5 yılımıza damgasını vuran COVİD-19 pandemisi ile kanser arasındaki ilişki bilim adamlarının ilgi alanına girmiştir. Kanser ya da kanser tedavisi nedeni ile bağışıklığı baskılanmış olan kişilerde pandemi büyük hasara neden olmuştur. Pandemi döneminde bağışıklık sistemi baskılanmış kanser hastalarında ölüm oranları artmıştır.
Son 10 yıl içerisinde insan kanserleri ve bağışıklık sistemi arasındaki ilişkinin bir kısmı ortaya konmaya başlanmıştır. Kanser hücreleri bağışıklık sisteminden kaçmak için PDL-1 ve CTLA-4 gibi birtakım antijenler bulundurur.
Bu ilişkinin bilinmesi aynı zamanda bu yolla oluşturulan tedavi basamakları için yol göstericidir. Bu tedavi protokolüne immünoterapi adı verilmektedir. Özellikle PDL-1 ve CTLA-4 inhibitörü ilaçlar birçok kanserde tedavinin bir parçası haline gelmeye başlamıştır.

Yalnızca immün sistem değil mikroorganizmalar ile kanser arasındaki ilişki de bilinen bir gerçektir. HPV, EBV HBV, HCV, HIV, HTLV gibi onkojenik virüsler kanser yaptığı bilinen virüsler arasındadır. Ayrıca helikobakter adlı bakteri de yine onkojenik mikroorganizmalar arasında yer almaktadır.
İmmün sistemin baskılanması kanser oluşumunu teşvik etmektedir. Ancak immün sistemin harekete geçiren faktörler ya da anti-onkojenik (kanser oluşumunu engelleyen) mikroorganizmaların varlığının araştırılması son zamanlarda bilim dünyasının araştırma konuları içerisinde yer almaktadır.
COVİD-19 pandemisi ile kanser arasındaki ilişki ele alındığında, pandemi döneminde bağışıklık sistemi baskılanmış kanser hastalarında ölüm oranları artttığı gözlenmiştir.
Ancak yapılan bir çalışma göstermiştir ki COVİD-19 pandemisinde 16 kanser hastasında hiçbir tedavi almaksızın kanserlerinde gerileme görülmüştür. COVID-19 enfeksiyonundan sonra 14, anti-SARS-CoV-2 aşılamasından sonra 2 kanser hastasında kendiliğinden kanserinde gerileme meydana geldiği araştırmada ortaya konmuştur.
COVID-19 enfeksiyonunun kanser üzerindeki etkisiyle ilgili birçok soru hala cevapsızdır. Özellikle akciğer kanseri ve kan kanseri olan hastalar pandemiden olumsuz etkilenmiştir.
Bunun nedeni hem kanserin hem de COVİD-19’un akciğere ve kan hücrelerine olumsuz etkisinden kaynaklanmaktadır.
Bununla birlikte, kötü huylu tümörlerin ölümcül olmasına ve COVID-19’u takiben artan riske rağmen, kansere özgü tedavi olmaksızın bazı kendiliğinden kanser remisyonu bildirilmiştir.
Viral enfeksiyonları takiben tümörlerde klinik gerileme vakaları yeni ortaya konan bir bilgi değildir. Viral enfeksiyonun faydalı etkisine dair bilgiler, ilk olarak influenza (grip) virüsü ile enfekte olan lösemi ve lenfoma hastalarında kendiliğinden gerileme olduğuna dair bilgilerdir.
COVID-19 hastalığının doğal kanser geçmişini etkisiz hale getirip getiremeyeceği sistematik olarak araştırılmamıştır. COVID-19’un immünojenik etkisinin ve kanser mekanizmaları üzerindeki etkisinin daha iyi anlaşılması, bu tür hastalarda tedavi stratejilerinin optimize edilmesine yardımcı olacaktır. Bu gerilemeler bilim adamlarının ilgisini çekmeye başlamıştır.
Bununla ilgili 2 hipotez öne çıkmıştır.
- Birinci hipotezde viral enfeksiyon sonrası oluşan bağışıklık sistemi yanıtı ve sitokin fırtınasının tümörün savunma sisteminden korunmak için oluşturduğu mikro çevreyi aşarak tümör hücrelerini yok edebildiği hipotezidir.
- İkinci hipotezde ise virüsün akciğer ya da kan kanseri örneğinde olduğu gibi yalnızca normal hücreleri değil kanser hücrelerinde enfekte ederek ölümlerine sebebiyet verdikleridir.
Her iki hipotez içinde çok daha fazla destekleyici çalışmalara ihtiyaç vardır.

Ancak buradan şunu çıkartmak hiç de yanlış olmayacaktır.
Önümüzde ki yıllarda onkojenik (kanser yapan) virüsler kadar anti-onkojenik (kanser önleyici) virüsleri de konuşmaya başlayacağız ya da tedavide kullanacağız.