Meme Kanseri Aşıları
UMUT MU, HAYAL KIRIKLIĞI MI?
Meme kanseri tüm dünyada en sık teşhis edilen kanser tipidir. Kemoterapi, endokrin tedavisi ve hedefe yönelik HER2 tedavilerine rağmen, meme kanseri nüks ve metastazları halen büyük zorluk olmaya devam etmektedir. Kanser aşısı, hastada var olan bağışıklık hücrelerini aktive ederek tümöre karşı bağışıklık tepkisi yaratmayı veya bu tepkiyi güçlendirmeyi amaçlar. Son derece çekici bir seçenek olarak görülen kanser aşıları, şu ana dek hayal kırıklığı yaratmıştır. Klinik çalışmalarda farklı tipte meme kanseri aşıları değerlendirilmiştir, ancak hiçbiri önemli faydalara yol açmamıştır.
İmmünoterapi, bağışıklık sisteminin harekete geçirilerek, kanserli hücrelerle savaşmasını sağlayan tedavi yöntemidir. İmmün temelli tedaviler, pasif ve aktif olarak ikiye ayrılır. Hedefe yönelik tedaviler pasif yöntemlerdir. Aktif immünoterapi, aşılar yoluyla denenmektedir. Geleneksel aşı üretme yöntemi tümör antijenlerinden türetilen peptitlerin kullanılmasıdır. DNA bazlı ve Dendritik hücre bazlı aşılar bu alanda kullanılmaya başlanan yeni yöntemlerdir.
Aşı üretiminde kullanılan adjuvanlar, antijene karşı oluşturulan bağışıklık yanıtının arttırılmasına yardımcı olan maddelerdir. Enfeksiyonlara karşı oluşturulan aşılarda kullanılan adjuvanlara benzer olarak, tümör aşılarında da adjuvan maddeler kullanılır. Çoğu adjuvan, antijen salınımını yavaşlatır, antijen sunan hücrelerin, dendritik hücrelerin ve makrofajların çoğalmasına yardım eder. Granülosit-makrofaj koloni uyarıcı faktör (GM-CSF), meme kanseri aşılarında adjuvan olarak yaygın olarak kullanılan bir sitokindir.
Aşıların, anti HER2 monoklonal antikorları ile birlikte uygulanması veya bağışıklık kontrol noktası blokajı gibi yeni teknolojiler ile yeniden bir umut ışığı belirmiştir.
Meme kanseri aşılama tedavisinin, geleneksel kemoterapi ve hedefe yönelik tedavilere kıyasla birkaç teorik avantajı vardır:
- Aşılar daha iyi tolere edilebilir,
- Toksisiteleri düşüktür,
- Tümöre özgü yanıt nedeni ile uzun süreli immün yanıt üretebilirler.
HER2 ile ilişkili olmayan antijenlerden üretilen aşılar sayesinde HER2 negatif tümörlere karşı da bağışıklık elde edilebilir.
Aşı ile bağışıklık tepkileri başarılı bir şekilde başlatılabilmektedir. Ancak, aşılanan hastalarda prognoz ( hastalığın seyrine dair öngörü ), genellikle immün yanıtların derecesi ile ilişkilidir. Bağışıklık zamanla azalmaktadır. Bu da nükslere yol açmaktadır. Bugüne kadar ki olumsuz sonuçlar için şöyle bir olası bir açıklama getirilebilir. Aşılar tarafından uyarılan etkili anti-tümör bağışıklığının, hayatta kalmada önemli faydalar sağlayacak kadar uzun ömürlü olmamasıdır.
Anti-tümör immün yanıtı neden bu kadar erken kaybolmaktadır?
Yetersiz aşı formülleri, spesifik tümör antijenlerine karşı gelişen immün tolerans ve dokuda bağışıklığı baskılayan mikro çevre, anti-tümör immün yanıtın erken yok olmasına yol açmaktadır.
Bağışıklık sistemi, kendinden olmayan antijenleri etkin bir şekilde ortadan kaldıran ve otoimmün hastalıkları önleyen çok önemli bir sistemdir. Meme kanseri aşısının geliştirilmesinde karşılaşılan çeşitli engellere rağmen, otolog bağışıklık sistemlerinin kanserle savaşmak için harekete geçirilebileceği fikri hiçbir zaman terk edilmemiştir.
Meme kanseri aşılarını değerlendiren klinik çalışmaların mevcut sonuçları tatmin edici olmasa da, kanser immünolojisine ilişkin anlayış derinleştikçe ve yeni stratejilerin nihayetinde daha fazla etkinliğe yol açacağına inanılmaktadır.
Kaynak :
Breast Cancer Vaccines: Disappointing or Promising? – Frontiers Immunology